Vefa, insanlara özgü bir duygu ve ne yazık ki günümüzde giderek de azalmaktadır. İznikli olarak ilk önce vefa göstermemiz gerekenler deyince aklımıza kimler gelir?
Tabii ki, bu topraklardan yetişmiş insanlarımız ve bize bu yurdu bırakanlar gelir. Fakat sanırım bunların içinden de en önce vefa göstereceklerimizin arasında, şehitlerimiz gelmesi gerekir. İşte vefa göstermemiz gerekenlerden biri; Cumhuriyet dönemindeki İlk şehitlerimizden MESUT KORAY'dır.
MESUT KORAY; Hoca İsmail Efendi’nin oğludur. (İsmail Efendinin kabri Mahmut Çelebi Camisi'nin arka tarafında bulunan mezarlıkta bulunuyordu, İznik Ortaokulu yapıldığında okulun bahçe düzenlemesi sırasında, kaybolmuştur.)
1918 yılında İznik'te doğdu. İlkokulu İznik'te okumuş, fakat o zamanlar ortaokul olmadığından ortaokul tahsilini Bilecik'de almıştı. Daha Sonra da Bursa Işıklar Askeri lisesini bitirerek Kara Harp Okuluna gitti. Kara Harp Okulunu 1941 yılında, derece ile, 5.nci olarak bitirmiştir.
Bu yıllar 2'nci Dünya Savaşı'nın sıcak etkileri ülkemiz de hissedilmeye başlandığı yıllardır. Alman Orduları, 1941 yılı Şubat ayında Balkanlar üzerine bir çığ gibi iner. Ankara, heyecanlı bir bekleyiş içindedir. Türkiye, her iki blok için de vazgeçilmez derecede önemli bir ülkedir. Gerek Almanlar -İtalyanlar ve gerekse bunların dışındaki, başta İngiltere – Fransa olmak üzere diğer ülkeler; Türkiye'nin kendi yanlarında savaşa girmesini arzulamaktadırlar.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türkiye'yi savaşın dışında tutma politikası izler. Tarafları silah-malzeme gibi isteklerle oyalama yolunu seçer. Bu sırada, Alman Büyükelçisi Von Papen 4 Mart 1941 günü, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye sunulmak üzere; Hitler'in mektubunu iletir.
Hitler, mektubunda: Savaşı, kendisinin çıkarmadığını iddia etmekte ve Almanya'nın Türkiye'ye saldırmayacağına dair güvence verir. Bu arada gelişmeleri dikkatle izleyen müttefiklerden İngiltere, Türkiye için tersanelerinde yaptırılan 4 denizaltının hazır olduğunu açıklar. Savaşın başlamasından kısa bir süre önce Türkiye, ordusunu güçlendirmek amacıyla, İngiltere'den bazı taleplerde bulunmuş ve 1930 yılında yapılmış olan bir karşılıklı yardımlaşma sözleşmesi gereğince, 4 denizaltı, 4 muhrip, 12 çıkarma gemisi ve 4 uçak filosu sipariş etmiştir. İngiltere, “Burak Reis, Murat Reis, Oruç Reis ve Uluç Reis” adları verilen denizaltılar ile 4 uçak filosunu almak üzere, gerekli mürettebatın İngiltere'ye gönderilmesi istenir.
Bu arada İngilizler yeni bir şart ileri sürerek, denizaltıları teslim alacak mürettebatın, en geç 25 Haziran 1941 günü Mısır'ın Port Said Limanı' nda olmalarını istemişlerdir. Mürettebat, burada kendilerini bekleyecek olan meşhur Quenn Mary Transatlantiği ile koruma altında İngiltere'ye gideceklerdir.
Bu büyük görev için: 19 deniz subayı, 63 deniz astsubayı, 68 deniz eri seçilir. Kafilede: ayrıca, İngiltere'ye havacılık öğrenimine giden: 1 hava subayı ve 20 Hava Harp Okulu öğrencisi ( bunlardan 16'sı Kara Harp Okulunu üstün derece ile bitirdikleri için, İngiltere'de pilot olarak yetiştirilmesine karar verilen: Topçu, Piyade, Süvari, İstihkâm ve diğer sınıflardan mezun öğrencilerdir) yer alır.
Bu durum karşısında;“Barzılay ve Benjamen Vapur Kumpanyası” na ait “Refah Şilebi” kiralanır. Gemi-nin sahiplerine, şilebin Mısır'a giderek, Milli Müdafaa Vekaletine ait, kimi malzemeleri Türkiye'ye getireceği söylenir.
İzzet Dalkıran'ın kaptanlığını yaptığı ve 28 mürettebatı bulunan Refah Şilebi, 16 Haziran 1941 günü İstanbul'dan Mersin'e hareket eder. Asıl amaç, gemi şirketinden saklandığı gibi kaptana da bildirilmediğinden, Refah Şilebi, eksiklikler içinde-dir.21 Haziran 1941 günü, Refah Şilebi, Mersin Limanına ulaşır ve demir atar. Ancak, 40 yaşındaki bu yorgun şilebin görüntüsü, kafiledeki tüm denizcileri, hayal kırıklığına uğratır. Bu durumda yapılacak olan, gemiyi mümkün olduğu ölçüde, yolculuğa uygun hale getirmektir. Önce iskele ve sancak taraflarıyla, ambar kapağına büyük boy, birer “TÜRK BAYRAĞI” resmi yapılır.
Gece projektörlerle aydınlatılacak boyuttaki bu bayrak görüntüleri, geminin milliyeti hakkında bilgi vermeye yeterlidir. Gemide yalnızca 24'er kişilik 2 filika vardır. Personel ile birlikte 200 kişiyi bulan yolcular için yer de, yatak da, yiyecek de, tuvalet de yoktur. Zaten, kafile başkanı Yarbay Zeki Işın da, gemiyi gezdikten sonra, “Sefere Elverişli Olmadığını” yetkililere bildirmiştir.
Son anda, şilebe bir İngiliz subayı biner. “İrtibat Subayı” olduğu söylenen bu subay, Refah'ın kaptanı İzzet Dalkıran'ın belirlediği rotayı değiştirerek, yeni bir rota verir. Hem de öyle bir rota ki, bir mayın tarlası haline gelen Akdeniz'in tam ortasında. Sanki facia geliyorum demektedir.
İşte bu ortamda, Refah Gemisi ile gidecekler arasında İZNİK-1918 doğumlu MESUT KORAY adı da göze çarpmaktadır. Teğmen MESUT, Kara Harp Okulunu 1941 yılında bitirip, Teğmen rütbesiyle ve başka bir görev yerine gitmeden, Kanada'da pilot yetiştirilmek üzere seçilen en başarılı arkadaşlarıyla, Refah Şilebi ile yola çıkmalarına karar verilmiştir. Teğmen Mesut, şilebin batırıldığı 23.06.1941 gününden bir gün önce yakınlarıyla vedalaşabilmek için Adana Merkez Karakol Komutanı olan J.Başgedikli abisi Ahmet Hamdi Kuzucuoğlu'nun (Müşküleli İstiklal Savaşı Mücahidi) yanına Adana'ya gelmiştir. Vedalaşırken de nişanlandığı müjdesiyle onları sevindirmek de ister. Ertesi gün ayrılık vakti geldiğinde, Mersin' e uğurlamaya yeğeni Nevzat, dayısı Fethi Kaner Bey ile birlikte gitmiştir. Akşama doğru, Mersin'de limanda amcasıyla vedalaşıp, onu yolcu eden Nevzat Kuzucuoğlu ile dayısı birlikte Adana'ya dönmüştür.
23 Haziran 1941 günü, saat: 17.30'da, Refah şilebi, sessiz sedasız Mersin Limanından hareket ettiğinde hafif bir lodos esmektedir. Karanlığın içinde, yalnızca gemi motorlarının uğultusu yankılanır. Saatler: 22.30'u gösterirken, gemi, korkunç bir patlama ile sarsılır. Bordasına yediği torpille, tam ortasından ikiye bölünür.
Faciadan kurtulanlardan Muhittin Darga, o geceyi;
“Kurtulma ümidimizi yitirmemiştik. Filikayı kaldıramadığımız için, saat: 02.00'ye kadar, geminin yavaş yavaş batmasını bekledik. Filika, su seviyesine gelir gelmez içine atladık. İngiliz subayı, sandala atlayamamıştı. Sonradan boğulduğunu öğrendik. Torpillendiğimiz sırada, kurtuluruz ümidiyle, denize atlayanlar da boğulmuşlardı. Filika ile açıldığımızda denizde yüzenlerden rastladığımız 3-4 kişiyi de sandala aldık. Küreklerden direkt yapıp battaniyeleri de yelken olarak kullandık. Ben köprü üstündeyken, bir harita ile küçük bir pusula almıştım. Kıbrıs'a gitmemiz, yakınlığı yüzünden daha elverişliydi. Ama lodos bizi Türkiye kıyılarına doğru sürüklüyordu.”diye anlatır.
Emektar Refah şilebi, 4 saat süreyle su üstünde kaldıktan sonra, tam ortasından ikiye bölünerek, Donanmanın kıymetli denizaltıcılarını, hava kuvvetlerinin müstakbel pilotlarını ölüme götürür.
Filikaya binen 28 kişi ise, tam 20 saat 9 dakika süren bir yolculuktan sonra, 24 Haziran Pazartesi, saat: 19.10'da, Karataş Feneri yakınlarında karaya ayak basarlar. Türkiye, acı gerçeği öğrendiğinde, askeri uçaklar havadan, motorlar denizden kazazede aramaya başlar. 15 deniz subayı, 16 Hava Harp Okulu öğrencisi, 48 denizaltı astsubayı, 63 deniz eri ile 25'i gemi mürettebatından olmak üzere, toplam 167 kişi şehit düşmüştür.
İznikli hemşerimiz Mesut Koray ise bir arkadaşıyla birlikte kalaslara tutunarak suyun üzerinde bir süre kalabilmiş, uzun süren bu çileli bekleyişin sonu ne yazık ki hüsranla sonuçlanmıştı. Kazadan kurtulabilen yanındaki arkadaşının anlatımıyla:
"Mesut ile birlikte suya atlayıp, kalaslara tutunduk ve yüzerek olay yerinden uzaklaşırken, ileride bir kara gözüktü, Mesut iyi yüzücü olduğu için kalası bırakıp gözüken kara'ya doğru yüzmeye başladı. Ama ben iyi yüzme bilmediğimden kalastan ayrılamamıştım. Fakat bizim ay ışığında kara olarak gördüğümüz, meğer Köpekbalığı Sürüsü imiş. Mesut'u parçaladılar. Zaten bu arada halsizlikten bayılmışım . Gözlerimi açtığımda ise sahilde buldum kendimi ki bu arada Karataş'a çıkmışım.Ama ne yazık ki kader arkadaşımı yitirmiştim.''
Ve İznik, bir evladını Akdeniz’in azgın sularında yitirmiştir.
Acı haber Adana'ya düşmüştür. Birkaç gün önce kardeşinin ziyareti ve nişan müjdesiyle, esen mutluluk rüzgârlarının yerini hüzün ve acı almıştır. Gurur, övünç kaynakları bir anda yok olmuş, yüreklerini yakan kor kalmıştır geriye. Abisi, aynı yıl doğan oğluna şehit olan kardeşinin ismini verir. Mesut Koray Kuzucuoğlu.
Böylece en azından adını yaşatarak acısını bir nebze olsun azaltmak istemiştir abisi. Aile yıllara sonra ata toprağına geri dönerek İznik'te yaşamaya devam eder. Şehit Mesut Koray'ın yeğeni Mesut Koray Kuzcuoğlu'da, İznik Ortaokulunda okur…
Şimdi bize düşen 1941 yılında ulvi bir görev uğruna yaşamını yitiren aziz şehidimiz MESUT KORAY adını yaşatabilmek, gelecek kuşaklara aktarabil-mektir. Bunun için şehit isminin layık olduğu bir mekâna verilmesi için gereğinin yapılması da Tüm İznik halkına düşen görevdir. Bu görevi de İznik Halkı'nın layıkıyla yapacağından eminim.
Not:Bu metnin hazırlanmasında, ailenin bilgilerini paylaşan ve konuda bilgi akışını sağlayan İznik Ortaokulundan Ağabeyimiz Mesut Koray Kuzucuoğlu ve ona bilgileri aktaran Targan Doğan Kuzucuğlu'na teşekkür ederim