Demokrasinin en tuhaf tarafı oylama sistemidir. Yani her seçmenin bir oy hakki vardır ama hiçbir işe yaramamaktadır. Çünkü her insanın bir oy hakkı olması adaletsizlik. Adını yazmayı bilmeyenle yazıyı icat edenin eşit oy hakkı olması ….
Demokrasinin en tuhaf tarafı oylama sistemidir. Yani her seçmenin bir oy hakki vardır ama hiçbir işe yaramamaktadır. Çünkü her insanın bir oy hakkı olması adaletsizlik. Adını yazmayı bilmeyenle yazıyı icat edenin eşit oy hakkı olması bütün düzensizliğin kaynağıdır.
Bence sağlam bir bilgisayar ağıyla vatandaşların üretime katkısı, ödediği vergi tutarı, yaptığı hayırlı ve hayırsız is sayısı öğrenilip belli bir katsayıyla çarpıldıktan sonra (Bu katsayıyla çarpma hikâyesini niye istediğimi bilmiyorum, devlet hep öyle yapar diye yazdım.) kişinin verebileceği oy sayısı hesaplanabilir.
Düşünsenize ikiyuz milyar vergi verenin de bir oy hakkı var o tutardan fazla vergiyi kaçıranın da. Orman yakanın da bir oy hakkı var ağaç dikenin de… Seçme durumu bu. Seçilenlerde de durum farklı değil. En fazlasından ilkokul bitirmiş olma şartı aranıyor o kadar. Yani heykel yapan da seçilebiliyor, içine tüküren de! Memlekete katkı ne kadar fazlaysa oy hakkının da o kadar fazla olması gerekir. Var olan durum bence hukuka aykırıdır. Hatta anayasanın bir maddesine de aykırıdır ama şu anda kaçıncı madde olduğunu hatırlamıyorum.
Oylamada bu haksızlık yapılırken sonuçları değerlendirmede de yanlış yapılmaktadır. En çok oy alan parti kazanıyor simdi. Bu yanlış! Bütün yarışmalarda en yüksek puan veren jüri ile en düşük puan veren jürinin verdiği oylar değerlendirmeye alınmaz. Geri kalanın ortalaması alınır. Evet, bu saçma bir fikirdir. Ama yine de bu konuya kafa yorduğunu gösterir. Enflasyon devletin alenen suç işlediğinin kanıtıdır. Çünkü devlet besbelli ki kalpazanlık yapmaktadır. Yani devlet açık açık sahte para basmaktadır ve bunları aslından ayırmak imkânsızdır.
Ekonomi neden battı söyleyeyim: Bir kere ekonomi üreticiler arasındaki bir tüketici ilişkisine dönmedikçe refah gelmez. Her üretici aynı zamanda bir tüketicidir ama pek çok tüketici sadece tüketicidir. Hiçbir şey üretmez, hiçbir işe yaramazlar. Hiçbir meslek erbabı değildirler. Hiçbir konuda yetenekleri yoktur. Ya da o böyle olduğuna inanmıştır. Mükemmele yakin okey oynar ama bu spor henüz olimpiyat kapsamına alınmamıştır maalesef. Bir ekonomide bu kadar TÜKETİCİ olursa batar tabii.
Dünyanın en az icat yapılan ülkesi Türkiyedir. Zaten başımıza icat çıkarma simdi! diye bir deyimin üretildiği bir ülkede sonuç başka türlü olamazdı. Ama şu açık ki pek çok şeye ihtiyacımız var, bunların bazılarını kendimiz bulsaydık fena mı olurdu? Çünkü bunun gelişmeyle ilgisi yok. En büyük buluşlar mum ışığında yapıldığına göre?
Biliyorsunuz mesela Edison ampulü bulana kadar henüz ampulü bulamadığı için mum ışığında çalışmıştır. Yani ampulü mumla aramıştır. Ve hep İroni İroni dedikleri işte budur. Çünkü icat dediğin patent hakkı demektir ve kayda değer bir buluş insanın yedi ceddini zengin eder. Ama ülkende sağlam bir telif hakları yasası yoksa insanın içinden icat yapası da gelmez herhalde. Yani demem o ki en azından bir vantilatör filan icat edebilirdik. Ya da Tost makinesi. Bunlar atla deve değil diye söylüyorum. Yani MR cihazı demiyorum mesela. O zor tamam ama herhalde bir teflon tava yapabilirdik. Ama kendi icatçılarımıza deli muamelesi yapınca uygarlığa katkı sağlanamıyor tabii. Her mahallede vardır kendisi hakkında Bu mu? Manyağın teki mucit O! Kendi kendine acayip şeyler icat eder. diye bahsedilen biri.
Dünyadaki icatlar döneminin kapandığı söylenir ama bu doğru değildir. Hala insan pek çok şeyi yapamamaktadır. Mesela uçamamak, ışınlanamamak, Yeteri kadar sık sevişememek, aya gidebilmek ama orada henüz para aklayamamak, zaman tünelinin sadece filmini yapabilmiş olmak, hiçbir zaman doğru partiye oy verememek gibi daha çoğaltabileceğimiz pek çok eksiği vardır. Düşünsenize dünyanın yuvarlak olduğunu öğreneli kaç sene oldu ki şunun şurasında. Yani insanoğlu binlerce yıl üstünde yaşadığı gezegenin bırak detaylarını şeklini bile bilmeden yaşadı. Batı bile bu işte iyi değilken bizim durumumuzu düşünmek bile istemiyorum.
Bir tek uluslararası ismimiz Behçet Bey’dir. Kendisini tanımıyorum ama Behçet Hastalığı dünya tıp literatürüne girmiştir. Tabii gönül isterdi ki hastalığı değil ilacını bulsaydı ama zamanla o da olacaktır. Yani koca tarihe baktığınızda bula bula bir hastalık bulmuşuz. O da tam bir icat sayılmaz aslında. Hastalığı Behçet Bey üretmediğine göre. Mesela matbaayı biz bulmadığımız gibi bulanı da ciddiye almamışız. O yüzden hala büyük harfleri ya da küçük harfleri ya da hiçbirini tanımayan insanlar yaşıyor aramızda. Söylememe gerek yok ama onun da sizin gibi bir oy kullanma hakki var.
Tarih boyunca bilime hiç katkıda bulunmamış bir topluma bir çok icattan yararlanma imkanı verdiği için dünyaya şükran borçluyuz. Adamlar telefonu buldu, biz de bari en azından jetonu bulaydık be abi, ayıp yani? Çünkü bizim orta öğretimimizde akılda kalan cümle şudur Yahu bu matematiğin günlük hayatımızda bize ne faydası olacak?… Hemen herkes matematikten nefret eder ve faydasız bir şey olduğunu düşünürler. E bir toplum ya dayak yememiş ya da hesap bilmiyor durumundaysa batar tabii. Matematik insanoğlunun bulduğu (ki herhangi bir rakkamı dahi biz icat etmiş değiliz. En azından sıfırı bul bari değil mi? Hayır onu da bulan bir Arap alimidir ama şimdi isim ver deseniz verecek durumda değilim.) en yararlı derstir.
Matematikten anlamamak bir kusurdur. Ama bununla övünmek eşekliktir. Çünkü bu başarısız öğrenciler arasında yaygındır. Onlar akılları sıra matematikten anlayanı ve başarılı notlar alanı marjinal yapmak isterler… Yani onlara göre matematikten kalmak değil ondan geçmek tuhaftır. Çalışkan öğrenciye inek derler ama tembel ve sorumsuz öğrenciye takılmış herhangi bir hayvan ismi yoktur.
Matematik bütün bir hayatı, bir hayatta başa gelebilecek tüm ihtimalleri, sadeleştirmeleri, basitleştirme ya da karmaşıklaştırma eylemlerini, özetle tüm detaylarıyla insan hayatını anlatan bir şifredir. Sıfır hiçbir şey değil aslında her şeydir. Sonra çokluk vardır azlık vardır. Bir rakam diğerinden büyüktür ama sıfırı neyle çarparsan çarp sonuç yine sıfır olur. Sizin zekanız karşınızdakinin zekasıyla sınırlıdır. Yani hiç kimsenin karşısındakinin kendinden daha zeki olduğunu anlamasına imkan yoktur. Herhalde o yüzden her kes kendini zeki zannediyor, hiçbir salak, salak olduğunun farkında değil.
Matematik felsefenin de temelini oluşturur. Herhangi bir sayfada gördüğünüz iksler yeler, abuk sabuk işaretler filan size hayattaki çok karmaşık bir durumu formüle eder ve size bilinmeyeni yani X’i sorarlar. Anlasana be şapşal o X dediği sensin. İleride yolunu kaybettiğinde nasıl bulacağını bilmen için bu formül.
Matematikteki problemler hayattaki problemlerin aynısıdır. Yani iki kere iki her zaman dört eder. Matematik bunu bize garanti ediyor. Ya her zaman iki kere iki dört etmeseydi? Ticaret çok riskli bir hale gelmez miydi? Sen hala de ki Ulan bu karekök alma da neyin nesi? Ya da Entegral mi? delirdi bu herhalde.!
Matematikten hoşlanmayan öğrenciler sonraki hayatlarında genellikle tercihlerini hep yanlış yapan insanlar olurlar. Sanırım ülkemizdeki seçim sonuçları buna kanıt oluşturmaya yeter.
Evet matematik zordur ama hayat da öyledir. Matematiği seviniz çünkü fazla seçeneğiniz kalmadı. Siz matematiği gereksiz buldukça enflasyon yükseliyor. Birbiriyle satranç oynayan karı koca sayısı artmadıkça bu işler düzelmez. Herkesin oturup ya da daha iyisi oturduğu yerde kalkıp acaba ne icat edebilirim diye düşünmesi gerekir. Ama ondan önce sahip olduklarımızın değerini bilmeliyiz.
Kendi yerel zenginliklerimizin de farkında değiliz. Sözgelimi Bodrum’daki otellerin neredeyse hiçbirinde Bodrum zeytini yoktur. Köylerinde bin çeşit peynir yapılan turistik bir beldede oraya uç yüz kilometre öteden gelmiş ve otelin satın alma müdürünün zimmetine geçirdiğinden artanla alınmış bir beyaz peynir sunulur. Yani otelin hemen arkasındaki tepenin yamacındaki köyde yapılan muhteşem keçi peynirinden otelde kalan Italyanın haberi olsa sırf o peynir için seneye bir daha gelecek ama maalesef bu olmamaktadır. Üstelik getirilen peynirin yanına bir parça hıyar, biraz da maydanoz konarak turiste bizim yalnızca peynirimiz değil sebzelerimiz de iğrençtir mesajı verilmektedir.
Turizm deyince bu arada turistik sapıklar için bir ikazım olacak. Evet belki bazı kadın turistlerin beldemize geldiklerinde bir iki hemşehrimizle seviştiği olmuştur ama emin olunuz ki hiçbirinin buraya geliş maksadı bu değildir. Çünkü seks turizmi yapanlar genellikle uzakdoğuya falan giderler bize gelmezler. O yüzden kendilerine tecavüz etmesek iyi olur. Onlar senin üstüne alındığını bilseler o mini eteği giymezlerdi ama seni bilmiyorlar tabii…
İlginç geldi. Paylaşamak istedim… ( Cem YILMAZ’dan)