İnsanlar parçası oldukları toplumu iyiye doğru dönüştürmek ve bunun için gerektiğinde çarpışa çarpışa ölmek gibi bir yükümlülükleri olduğunu bilmezler ya da bilmez görünürler.
İnsanlar parçası oldukları toplumu iyiye doğru dönüştürmek ve bunun için gerektiğinde çarpışa çarpışa ölmek gibi bir yükümlülükleri olduğunu bilmezler ya da bilmez görünürler. Evet, haklısın, üç çocukla kirada oturan bir adam elbet sekiz yüz lirayla geçinemez. Bunun için onun toplumda hakkını araması gerekir. Gerçekte birkaç sivri akıllının dışında kimse hak aramak gibi bir direnişi göze almaz. Hak aramak olmaz da, bir şeyler elde etmek için yol aramak gerekir. Bu yollar daha doğrusu bu kirli yollar her zaman vardır. “Doğru yoldan elde edemediğimizi eğri yoldan elde ederiz” formülü bu yüzden bir ahlaksızlık bildirisi olarak değil de bir yaşam kuralı olarak geçerlidir günümüzde. Herkes kendi yararına toplumu kirletirken oluşumuna katıldığı pisliklerin bir gün kendisini de boğacağını düşünmez.
Ahlak değerlerinin bozulup dağılmaya yüz tuttuğu ya da bozulup dağılma sürecine çoktan girmiş olduğu günümüzde ahlakdışı amaçlarda bir araya gelen insanlar çok tehlikeli çıkar toplulukları oluştururlar. Bu çıkar toplulukları çok çeşitlidir, daha doğrusu bunlar işlevlerine ya da amaçlarına göre çok çeşitli görünümler ortaya koyarlar. Görünüşte her biri toplumda vazgeçilmez bir görevi yerine getiriyor gibidir. Kimi gıda dağıtmaktadır, kimi bilgi dağıtmaktadır, kimi bilgi üretmektedir, kimi sanat üretmektedir, kimi felsefe üretmektedir, kimi hizmet dağıtmaktadır,kimi burs dağıtmaktadır, kimi haber dağıtmaktadır… Bütün üretimlerin ve dağıtımların yaşam gereklerine ve toplumun gereksinimlerine göre değil de çıkar topluluklarının özel amaçlarına göre gerçekleştiğini görmemek için insanın ya çok aptal ya da çok iyi niyetli olması gerekir.
Olgunlaşmamış insan, bir başka deyişle yetersiz insan dünyanın ortasına bütün zayıflıklarıyla ve bütün zavallılıklarıyla lök gibi çökmüştür: dünyayı elinden geldiği kadar kendi yararına kullanmak ister. Her şey araçtır onun gözünde. Kasılmaları tembelliklerini ve cahilliklerini örtecek örtüdür, isteklerini en verimli yollardan karşılaması için düşünülmüş bir çeşit emme makinesidir. O ne kadar değersiz olsa da dünya ona çalışmalıdır, onun zayıflıklarını karşılamaya çalışmalıdır. O öncelikle mutlu olmak isterken ilkin kendini mutsuz eder. Ama farkında değildir. Nedendir bilinmez, insanlar sıradan insan olmak istemezler. İllaki bir başkan, bir müdür, bir koltuk sahibi olmak zorundadırlar. Çünkü kendi isimlerine güvenleri yoktur. İnsan denen varlığın en kıytırığı bile kendini aşılmaz bir varlık olarak görebildiği sürece huzurludur. Bu yüzden o zayıf, o zavallı insanlar Latinlerin Asinus asinum fricat (Eşek eşeği kaşır) formülüne uygun düşecek biçimde birbirlerini desteklerler. Öyle bir topluluk oluştururlar ki o toplulukta herkes birbirinin gözü pek aşığıdır. En basit işleri bile övmekle bitiremezler, ama söyledikleri her zaman üç aşağı beş yukarı aynı anlamsız kalıp sözlerdir. Hiç anlaşılmaz bir felsefe yazısını anlamış gibi yaparlar, sonra ona ödül verip onun insanlık için, İznik için ne büyük bir kazanım olduğunu anlatmaya çalışırlar. İşine geldiğinde Kültür mirası, Kul hakkı, Tarih sevgisi, hak, hukuk falan tanımaz. Proje dışı dükkanlar yaptırıp kazanç sağlamayı kendilerine verilmesi gereken bir temel bir hak olarak görürler. Nasılsa sistem şu an için o insanlara çalışmaktadır.
Bu kimsenin suçu değil, bu bizim hepimizin ortak suçumuzdur. Bilgi açısından da ahlak açısından da çok kötü eğitiliyoruz ve ona bağlı olarak da çok kötü eğitiyoruz. Anne olarak, baba olarak, öğretmen olarak, önder olarak, usta olarak çok kötü örnekler oluşturuyoruz ve bu örneklere göre yetişmelerine katkıda bulunmaya çalışırken insanları sakatlıyoruz. Bize yazık edenlerin izinde ardıllarımıza küçücük beyinlerimizle yazık etmek yarışını sürdürüyoruz. Bir bilgi ve ahlak kısırdöngüsü sürüp gidiyor. Hayırlısı!