Stalin en şedit cinayetlerini planladığı çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu.Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk Yarışına…
Stalin en şedit cinayetlerini planladığı çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk Yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu:
– Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım…
Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?
Her dumanlı kafadan bir ses çıktı..Kimisi adaletten, haktan söz etti. Kimisi demokrasiden….
Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten… Kitlesel cinayetlerin deha çapındaki katili Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını…
Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:
– Yönetimi eline geçiren hükümdarın Tanrıdan pek farkı yoktur! Halkın karşınızda başeğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım…
Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.
– Çabuk bana bir tavuk getirin…
Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları… Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun,…
Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider…
– Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk…
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor… Masaların altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor… Duvar diplerine koşuyor teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor… Şömineye yaklaşıyor
tüysüz derisi kavruluyor…
Çaresiz, tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor… O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane
atıveriyor yolunmuş tavuğun…Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor..
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos bıyıklarının altından gülerek şöyle diyor Stalin:
— Gördünüz mü, Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak… O zaman yönetmek kolay olur…
Stalin’in sofra dostları hayretler içinde kalıp ” Vay anasını birader.. Adamdaki akıla bak…” diye başlarını salladılar…
Bu gerçekten olmuş mu, yoksa uydurulmuş bir öykü mü bilmem. Ancak ” Stalin’in Tavuğu ” diye bir tabir var…
Bu tabire uyan nice halk, nice yönetici görmedik mi biz de şu kısacık hayatımızda…
Hele de, tüylerimiz yolundukça iktidardakilerin bacakları arasına girip, ara sıra önümüze serpiştirdikleri yemleri peşinden koştukça…
Aklıma hep bu hikâye geliyor! ! !
DEMOKLESiN KILICI
Deyimin kullanıldığı söz gelişi; Devamlı bir tehlikenin varlığını belirtmek anlamında bir deyim.
M.Ö 4. y.y da yaşamış olan Syrakusai tiranı Dionysios , basit bir aileden yetişmiş olmasına rağmen, cesareti ve kurnazlığı ile devrinin önemli hükümdarlarından biri olmayı başarmış. Kartaca ile yaptığı bir çok savaştan sonra Syrakuzai, bölgedeki en güçlü devletlerden biri haline gelmişti.
Demokrasiyi savunan ve zenginlere karsı halkı tutar görünen bu kurnaz devlet adamı, gaddarlığı ile tanınırdı.Bu ünlü devlet adamının, Demokles adında bir nedimi vardı. Efendisine durmadan krallığın nimetlerini sayarak onu usandıran bu adama Dionisos bir gün;
Senin de bir sure krallığın mutluluğunu tatmanı istiyorum, diyerek tahtını ona bıraktı. Demokles, tahta sevinerek oturdu. Gelgelelim tahtın tam üstünde, bir tek at kılına bağlı olarak asılı duran bir kılıç gördü. Her an başına düşecekmiş gibi duran kılıç, Demokles’in tahtta değil mutluluk, devamlı bir huzursuzluk ve endişe ile oturmasına neden oldu.
Dionysios’un güçlü bir kral olmasına rağmen, içinde bulunduğu tehlikeyi simgeleyen bu durum, Demokles’e krallığın, dıştan göründüğü gibi mutluluk ve refahtan ibaret olmadığını anlattı.
Bu gün de, devamlı bir tehlikenin varlığını belirtmek için “Demokles’in kılıcı” deyimi kullanılır